Bozkırda bir bardak rakı gibi ağlıyorum—
şerbet değil bu,
annemin elinden kaçıp,
babamın kahrına ermiş bir gece,
nereye çeksem akıyor.
Bakkal Osman sabahları hâlâ
gazeteyi ters tutarak okuyor,
çünkü düz bakınca
her harf bir kurşun.
Leyla’nın elleri hâlâ
soğuk,
bir mezar mermeri gibi değil de
halamın bodrumdaki turşu küpü gibi—
sakladığı her şeyin tuzu var.
Ağaçlar yürümeye başladı köyde.
Kimse korkmuyor ama
herkes kereste hesabı yapıyor.
Ölüm deyince zannetme ki geldim son söze—
ben daha doğmadım bile,
rahmimde ütülü gömlekle
işe gidecek bir şiirin
son dizesiyim.
—İsmail Kafi Duymaz