Gölün dibine battı annemin gümüş bileziği,
bütün yaz onu aradım,
ay ışığında kendini unutan çocuk gibi—
bilek zannedersin bazen suyun kırışığını.
Mezarlığın orada, Cemal Dayı’nın incir ağacı
her Temmuz bir şey unutuyor:
ya yaprağını, ya kavuğunu,
ya da kimin öldüğünü o hafta.
Fatma’nın gözleri karaydı, çünkü güneş doğunca
eşya konuşur onunla—tabak, masa,
bir kadın kendini sessizliğe kiralar mı be Ali?
O kirayı ben ödedim; her cuma bir yarımla eksildim.
Limon çiçeği gibi bir ömür:
önce sarhoş eder, sonra ağlatır,
sonunda sadece kokusu kalır
ve kokusu da kime ait bilinmez.
Biz aşkı karpuzla ölçek ettik zamanında:
tatlıysa yaz, tatsızsa boşver.
Ama sen bir gün diyeceksin ki:
“Benim seni sevdiğim yer, senin hiç bakmadığın yerdi.”
İsmail Kafi Duymaz