Bu yazı, Martijn Benders’in bu Hollandaca makalesine dayanmaktadır.
Soğuk Mermer Üzerinde Dua Etmek
Bir semaverin dibinde,
çatlamış camdan yapılmış,
bir aşk kaynamakta, kimsenin fark etmediği.
Fatma saçlarını salmış bu erken gecede,
açık pencerenin pervazından
içeri rüzgar değil, sitem giriyor.
Galata’nın altından bir tramvay geçiyor —
Ayvansaray’da kalmış
bir sözcük aramakta.
Biz birbirimizin can simidi rakı sofrasında,
ama boğulmak da bize emanet,
bakışları toplarken meze örtüsünün üstünde.
Uzakta bir köpek havlıyor,
adı Muzaffer olabilir, ama kimse seslenmiyor.
Ben bir nar tanesi gibiyim
toprağın altında hâlâ güneşi bekleyen,
ne zaman çatlasam,
içimden bir Musa çıkıyor, belki
bir Sabri.
Bazen yalnızlık diyorum buna —
çorapsız birkaç ayak gibi,
soğuk mermerde dua etmeyi unutmuş.
Ama sen gözlerini kapadığında,
mezarlıkta çiçekler açmıyor,
sadece susuluyor.
Ve bu gece rüyamda annem geldi,
lahmacun getirmişti yanında —
kimse ölmez
gerektiği gibi
bu şehirde.
— İsmail Kafi Duymaz
08.10 Vapur Seferi
Sesinde ne olduğunu biliyor musun?
Tam ortasında duran bir bahçe.
Mavi ipekten bir kış çiçeği,
ve sen yukarı tırmanıyorsun,
sadece sigara içmek için.
Sesinde ne olduğunu biliyor musun?
Uykusuz bir Türkçe türü.
İşinden memnun değilsin,
bu şehri sevmiyorsun,
bir adam gazetesini katlıyor.
Sesinde ne olduğunu biliyor musun?
Eski öpüşmeler.
Banyodaki buzlu cam,
birkaç günlüğüne gitmiştin,
ve okul şarkıları duyuyorum.
Sesinde ne olduğunu biliyor musun?
Bir evin dağınıklığı.
Elin hep saçına gidiyor
yalnızlığını
rüzgârda dağılmış halini düzeltmek için.
Sesinde ne olduğunu biliyor musun?
Söylemediğin sözler.
Belki küçük şeyler
ama günün bu saatinde
anıt gibi duruyorlar.
Sesinde ne olduğunu biliyor musun?
Söyleyemediğin sözler.
— Cemal Süreya