Kırmızı sabahların en kör saatinde
Fehmi’nin ayakkabısını giydim.
İçinden bozkır geçti, camdan, buğulu
Yüzüme sinmiş kahveyle yoğrulmuş bir özlem.
Bakkal Hasan’ın terazisi yalancıymış,
Kalbimi koydum — hafif geldi,
Bir de Antep fıstığı almıştım,
Tam kırılacak gibiydi söyleyemedim.
Ayşe’nin saçına yıldız düşerdi eskiden,
Artık küf tutmuş tavanlara bakar sabahları,
Kayısı çekirdeklerini uykuya gömer,
Ve der ki: “Aşk, Eylül’ün ilk göçmenidir.”
Dün gece rüyamda Atatürk bir sigara yaktı
Ve dedi: “Beni anlamadılar, sen neden buradasın?”
Cevap veremedim; çünkü annem
Mercimek çorbasına tuz atmıştı fazla,
Babam sustuğu gibi susardı,
Radyo hâlâ ısrarla ‘Alaturka’da takılı.
Bir sokak lambası altında buldum seni,
Cebinde eski bir dua ve domates çekirdeği,
Tanrı’ya yazılmış bir alışveriş listesi gibiydin.
Ve ben anladım,
Hiçbir devrim,
Bir çocuğun uykusunu hak etmezmiş.
— İsmail Kafi Duymaz