Gönlüm, sabah ezanından önce
bir çaydanlığın buharında uyandı—
Sirkeci Garı’nın paslı saati gibi yorgun
ve biraz da unutulmuş bir radyo gibi cızırtılıydım.
Gülizar geçen hafta öldü,
kimse gülmedi, kimse ağlamadı,
sadece çamaşır ipi biraz daha gevşedi avluda—
ve eskiyen duvarlar,
her zamankinden daha dik durmaya karar verdi.
Ben hâlâ ihtiyacım olmayan cümleleri taşıyorum
cep deliklerinden düşen anahtarlar gibi
ve her gece, Yusuf’un rüyalarından arta kalan
yalnız bir deveyle konuşuyorum.
Ah be dünya,
bir tahterevalli gibi adaletli görünüyorsun uzaktan,
ama biri hep oturuyor, biri hep havada.
Sevdiğim kadın bana “git” dedi,
gittim.
O kadar gitmişim ki,
dönmeye kalktığımda kendi adresimi polis çevirdi.
İsmail Kafi Duymaz